29 Kasım 2013 Cuma

Desem..


      Elimde kahvem karşımda senin fotoğrafın. 
    

      Ne yapacağımı ne hissedeceğimi artık kestiremeyen ben, öyle saatlerce sana bakıyorum. Yıllardır sevdiğine hasret olan adam nasılsa ben de öyleyim. İçim kırık dökük, ruhum çürümüş durumda. Bunca zamandır gelmeyen sen, dinler misin benim yüreğimi? Anlatsam sana yıllardır yaşadıklarımı, söylesem sana tek tek yaptıklarımı olmaz mı? Hayatımı sana adadığımı göstersem sana. Sen desem gördüğüm ilk anda aklımı başımdan aldın desem. O günden beri şaşkınım ne yapmam gerektiğini bir türlü bulamadım desem. Ben bilmiyordum aşkı sen öğrettin desem. Böyle anlatsam sana.

     
     Fena olmaz. 

12 Kasım 2013 Salı

Tadı Kalmadı



         Galatasaray futbol takımının tadı kalmadı. Artık takımımı izlemek için ayırdığım zamanlara üzülür oldum. Bu duyguyu en son 8.likle biten sezonda yaşadım. Galatasarayın camia karakterinden dolayı olaylar eksik olmuyor._Film olsaydı GS Camiası, aksiyon ve entrika filmi olurdu.- GS Camiasının durumu iki yıldır gördüğümüz güzel günleri geride kalmasına sebep oldu. Dip noktamız ise Fenerbahçe maçındaki silik takım görüntüsüdür kanatimce. Kaç zamandır bu durumu anlatan bir yazı yazmayı istiyordum. Vakit bulamamaktan değil eksik olan şeyleri tamamlamak için bekledim. Artık dilimizin döndüğünce anlatalım. 

       
          Son iki yılın lig ve süper kupa şampiyonu Galatasaray, bu yıl kendini aratan bir görüntü içerisinde. Takım, sanki, bitse de gitsek havasında oynuyor maçlarını. Bu isteksiz görüntüsünü sezon başında yoktu. Fatih Terim- Ünal Aysal çekişmesinin yönetilememesi sonucunda  yollar ayrıldı. Zaten fazlaca olan sorunlara yenileri eklendi. Takımın başına yeni gelen TDnin takımı tanımaması, ligi bilmemesi, 6+0+4 kuralının yarattığı sorunlar  vs. diye uzatmak mümkün. Ben var olan sorunların sorumlularını ve çözümleri üzerinde durmak istiyorum.

  

       
           
                  Ünal Aysal, ilk geldiği günlerde farklı bir başkan profili çizmesiyle büyük beğeni toplamıştı. Futbolu bilmediğini ve işleri profesyonellere bırakacağını söylemişti. Bu söylemler Türkiye'de alışık olduğumuz söylemler değildi. Modern başkan görüntüsünü yıkması çok uzun sürmedi. Başkan seçildikten sonra yaptığı konuşmada beni çok fazla TVlerde görmeyeceksiniz demişti. Ancak konuşmadığı hafta yoktu. Gerekli gereksiz her konuya yorum yapıyordu. Konuşma konusunda kontrolünü kaybetmişti. Hatta AKP'ye oy verenlerin hepsinin GSli olduğunu bile iddia etmişti sevgili başkanımız. Böyle kontrolsüzlüklerden sonra gözümüzdeki değeri yavaşça eriyordu. Ancak takım başarılı gittiği için pek dikkat edilmedi böyle futbol dışı konulara. İki yıl güzel günler geçirdik. Kral bizdik. Tüm kupalar bizimdi. Böyle olunca istediğimizi biz nasıl yapıyorsak başkanda yapıyordu. Tam anlamıyla mutluluk sarhoşuyduk. Bu sarhoşluk tatsızlıkların büyümesini de engelliyordu. Başkan ile Fatih Terim bir türlü anlaşamıyordu. Ancak ortak payda GSdı. Ve GS takımı gayet iyi gittiği sürece her şey poz pembeydi. Bizim için öyleydi en azından. Sonradan öğrendik ki başkan gayet alışıldık başkan çıktı. Her şeyi kenara not eden Ünal Aysal, sadece zamanın gelmesini beklemiş. Her karizmasını çizen hareketin öcünü almak için sinsice beklemiş. 
       

  

        Takım her zaman kazanacak değildi. Elbet puan kaybı olacaktı. Takımın puan kaybetmesi ve Real Madrid karşısındaki ağır yenilgi taşları yerinden oynattı. Güzel günlerimizin son günleriydi. Bu zor günlerde derdimiz azmış gibi yeni dertler ekleniyordu. Milli Takımın hocası olması için Fatih Terim düşünülmüş büyüklerimiz tarafından. Fatih Terim, milli duyguları yüksek bir adam böyle bir teklife hayır der mi demez tabi ki. Sevgili başkan bu söylenmiş. Başkan da aradığı fırsatı bulduğu için hemen balıklama atladı. hemen izin verdi. Milli Takımın başına Fatih Terim geçti. Bundan sonra GS kaybettiği her puan buna bağlandı. Alınan ağır yenilgi konsantrasyon kaybı denildi. Ayağını kaydırmak için ne yapılması gerekiyorsa yapıldı. Fatih Terim taraftar karşısında yıpratıldı. Bazıları artık Fatih Terim gitsin isriyordu. Beşiktaş karşısında alınacak yanilgini gidişi kolaylaştıracağını bekliyordu. GS futbolcular ve ekibi Beşiktaş karşısında kendinden bekleneni yaptı ve 2-1 galip ayrıldık sahadan (çıkan olaylar sounucu hükmen 3-0 oldu skor) . Takım kendinden beklenen reaksiyonu göstermişti. İstenilen olmamıştı. Bahane gerekiyordu. Bulmakta zor olmadı. Atılan mesaja cevap alınamaması gönderilmek için sebep oldu. 



     


            Biz Ünal Aysal'ı modern başkan biliyorduk. Ancak kendisi bu toprakların çarkını öğrenmiş kurnaz tilki olduğunu çok geçmeden gösterdi. Kendisini parası için GS Başkan yapanların planlarını olağanüstü seçimle bertaraf etti. Yönetimde kendisine karşı çıkacak tek bir kişi bırakmadı. Takımın başında da kendisinin istemediği bir vardı, gönderdi. Göndermesi de bu topraklarda geçerli olan en dandik bahane olan saygısızlıkla suçlayarak gönderdi. Vallahi bu zekayı tebrik etmek lazım. Kendisini kullanmak isteyenleri bir güzel kullandı. Ancak yerine getirdiği TD Mancini, bilmemekten kaynaklanan başarısızlık sonucunda krallığı sallantıda. Buna da nasıl çare bulur bilmiyorum. Merakla bekliyorum.




          Gelelim Fatih Terim'e. Başardıkları ve kültürü nedeniyle hep zor adam oldu. Çalıştığı kulüplerde hep tek adam oldu. İnandıkları uğruna her şeyi göze alabilen bir yapısı vardı. Bu karakter yapısını ya kabul edersin ya da etmezsin. Bu karakter yapısını yönetemezsin. Tercih meselesi. GSa yaşattığı başarılar nedeniyle kimse Fatih Terim'i suçlamadı. Ben de suçlamıyorum. Fatih Terim, kültürü itibariyle saygı duyulması gereken adamdır. İyi kötü çok baskın bir karakterdir. Biz kendisini öyle sevdik. Mersin maçındaki hareketlerine de alışığız evinin önündeki taraftarı gördüğünde ağlamasına da alışığız. Biz Fatih Terim'i biliyoruz. Sonradan gelenler de bilseydi keşke.




        Futbolcular, yaşanan sıkıntılar sonucunda çok isteksizler. Sanki geçen yıl da kalmışlar. Bugünlerde gördüğümüz onların ikizleri gibi. Özellikle Burak Yılmaz ve Selçuk İnan. Size çok fazla kızamıyorum Ancak GS forması giydiğinizi unutmayın. En son Fener maçındaki haliniz neydi öyle. Gazozuna maç olsa daha fazla istekli olur. İstekli olduğununuz her maçı kazanacak kalitede adamsınız. Bunu unutmayın. Yaşattığınız başarılar aklıma geldiği için size kızamıyorum. 





        Mancini, kendisini karışık bir takıma geldi. Çözümler üretmeye çalışıyor. Ülkenin futbolunu bilmiyor. Futbolcularını tanımıyor. Çözümler üretmeye çalışsa da bilgi yetersizliğinden başarılı olamıyor. Sol bek mevkisi yol geçen hanına döndü. Bugün sol ayak çalışmaya başlasam iki ay sonra GS'da sol bek olarak oynarım. Ysni durum o kadar vahim. Bizim takımın sorununu ileride sanması en büyük hatası. Takımın ilerisi Ferrari ise gerisi Opel haberi yok. İdeal sağ ve sol bekimiz yok. Savunma futbolunda geldiği için kendisine güveniyordum ancak pek ümidim kalmadı. 3 forvet sahaya sürünce çok gol atacaksın diye bir kural yok. Daha da iyi hücum edemezsin. Benzer hataları var da yeni diye kimse bir şey demiyor. 


       6+0+4, kuralına kendini hazırlamayan yönetim ve teknik kadro her puan kaybından sonra TFF'ye suç atıyor. Ancak bir yıl önce açıklanan kurala hazırlanmadıkları için biz bunları yemiyoruz. Kimse uygulayabileceklerine inanmadı. Hiçbir kulüp karşı gelmedi. Daha doğrusu zaten çıkaramaz dediler. Ağızlarını açıp tek kelime den yönetici görmedim. Hepsi aynı hatayı yaptılar. TFF, ilk defa planlı hareket etti. Planı tartışmak anlamsız artık. Sezon başladı. Milyonlar her maç tribünde bekliyor. Bunların hesabını sormamız gereken yer yöneticiler. Yıldırım Demirören'e bile kızamıyorum. 


    Saydığım sebeplerin başarısız olmamıza neden olduğunu düşünüyorum. İlerleyen günlerde takım düzelebilir. Güzel galibiyetler alırız önemli değil. Şimdiye kadar iyi yönetilmemiş süreç, güzel günlerimizi sonlandırdı. İyi bir değerlendirmeyle yine şampiyon olabiliriz. Benim için aslolan GSdır. Kişiler gelip geçer, bugün kzıdığıma yarın sahip çıkabilirim. Futbol ve hayat böyle. Yarın her şeye gebe. Yarın güzel günler getirsin biz Galatasaraylılara. Amin.




10 Kasım 2013 Pazar

10 KASIM 1938

 


          Bugün ülke olarak yas günümüz. Fakat herkes yas tutmuyor bu dehanın öldüğü günde. Sebep olarak kanlarımızı oluk oluk akıtarak kurduğumuz cumhuriyeti beğenmedikleri için. Sundukları sebebi ben anlamadım. Nasıl anlayabilirim ki? Kendilerince yol çizmiş olan bu insanları önemsememek lazım. Ama yapamıyorum. Ben herkes saygı göstermeyi bilmeli diye düşünenlerdenim. Tamam bazı şeyler sana ters gelebilir. Ama herkesin rahatça yaşayacağı düzen de sana batan ne ki?

     Biz toplum olarak ölünün arkasından konuşmayı ayıplayan bir toplumuz. -Ben karşıyım buna da neyse konuyu dağıtmayayım.- Senin arkasından küfürler ettiğin adam sıradan biri mi? Sen şimdi müslümansan arkasından küfür ettiğin adam sayesinde. -Ülkemizdeki çoğu müslümanın burada doğduğu için müslüman olduğunu düşünüyorum. Başka yerde doğsaydı oranın dinine mensup olurdu- Bu gerçekleri görmemeni sorun etmesem de yaşadığın toplumun değerlerini savunan sen nasıl oluyor da ölülerin arkasından konuşuyorsun. Çelişkiyi gördün mü insan evladı ? Arınç bir sen iki. Neyse geyik yok.

    Esas meseleye gelelim. Bugün Atamızı kaybettiğimiz gün. Fikirleri ve dehasıyla bir ulusun tarihini değiştiren Atam senin fikirlerini öğrenip gösterdiğin çağdaşlaşma hedefine tüm zorluklara rağmen yürüyeceğim. Bu da benim sana sözüm olsun.


2 Kasım 2013 Cumartesi

  “Kendinizi başkasına anlatmayın..
Sizi sevenin buna ihtiyacı yoktur.
Sevmeyen de inanmayacaktır zaten…
Onun hayatında bir seçeneksen,
Onun senin bir önceliğin olmasına izin verme.
İlişkiler en iyi dengeli olduğunda yürür…
Uyandığında iki seçeneğin var…
Tekrar uyuyup bir rüya görmek, ya da uyanıp rüyanın peşinde koşmak…
Bize değer verenleri ağlatır, vermeyenler için ağlarız…
Bizim için hiç ağlamayacaklara değer veririz…
Garip ama gerçek…
Bir kez bunu anlasak değişmek için hiçbir şey geç değil…
Mutluyken söz, üzgünsen cevap, öfkeliysen karar verme…
Zaman nehir gibidir…
Aynı suda iki kez yıkanılmaz…
An’ı yaşa, geçen su bir daha gelmez…
Hep meşgulsen, hiç müsait olamazsın…
Hep zamanının olmadığnı söylersen, hiç zamanın olamaz…
Hep “yarın yapacağım” dersen, yarın hiç gelmez…“

Herakleitos - Fragmanlar

Başta Ne Olduğunu Unutursun


     Ben sakin ve yapıcı olan bir insandım. Sorunları çözerken zekama başvururdum. Umursamazdım, sabırlıydım, sakindim. En başta rahat adamdım. Hala öyle olabilirim. Şu aralar kendime ihanet ediyor gibi hissediyorum. Başka adamın yapacakları bunlar biliyorum. 


     Yaralarımı gizlemeye çalışıyorum. Ne fayda ben gizlemeye çalıştıkça daha yüzeye çıkıyor. Yüzeye çıkması sorun değil elbet. Ancak tüm insanların elinde tuzluk var sanki yaramıza basıyorlar. Yarasına tuz basılan adam ne yapar bağırır çağırır. Ben de öyle yapıyorum bağırıyorum, çağırıyorum. Hayatım boyunca önemsemediğim şeyler artık beni deli ediyor. Hoş göreceğim hatalar yüzünden kalbini kırmadığım insan yok. Sen böyle değildin diye bağırmayın hemen. Ben de biliyorum böyle olmadığımı. 
  

     Pişman gibi konuşuyor olabilirim ama değilim. Anlatmak istediğim yaşadığım hayat beni böyle yaptı. Kırdığım kalplere özür olur mu bilmiyorum. Gerçek bu. Gidip tek tek özür dilesem olur mu? Olmaz. Doğru da bulmuyorum. Hayatın akışı gereği herkes birbirini kırıyor. Kırdığım insanların da kırdığı insanlar var. Onlar gidip özür diledi mi hepsinden? Hayır. Kabahatlerine rağmen hayatlarına devam etti. Devam edebilmeleri gerekiyordu çünkü. Aynı benim şu an yapmam gereken gibi.

  
    Yaşanılan olayların depolanacak bir yeri var ben buna inanıyorum. Depoya koyduğun olayları gerektiği gibi incelersen hayatı kendin yönetebilirsin. Artık hayat senin istediğin gibi olur. Hayat benim istediğim gibi olması için o insanlardan özür dilemeyeceğim. Bencilsin diyebilirsiniz sorun değil. Öğreneceklerimin, kalp tamir etmekten daha değerli şeyler olduğuna inanıyorum. 

    Başta ne olduğunu unutursun demişti Ramiz Dayı. Beni özetleyecek başka söz yok.

Bir ağaç bir ormanın başlangıcı olabilir.
Bir kuş, baharın müjdecisi olabilir.
Bir gülümseme bir dostluğu başlatabilir.
Bir tokalaşma moralinizi yükseltebilir
Bir yıldız, denizde bir gemiye yön gösterebilir.
Bir tek kelime, büyük bir ideali anlatabilir.
Bir huzme güneş ışığı, bir odayı aydınlatabilir.
Bir mum , karanlığı yırtabilir.
Bir gülüş, hüznü fethedebilir.
Bir adım, uzun bir yolculuğu başlatabilir.
Bir dua, bir kelimeyle başlar.
Bir umut ışığı ruhumuzu besleyebilir.
Bir dokunuş, ne kadar önemsendiğinizi hissettirebilir.
Bir ses, bilgelikle konuşabilir.
Bir, yürek gerçek olanı anlayabilir.
Bir yaşam çok şeyi değiştirilebilir.
Görüyorsun ya.
Her şey sana bağlı!.
Ne kadar önemli olduğunuzu asla unutmayın.

Margo Daniel