31 Aralık 2013 Salı

Sin City







    İzlediğim en entresan film. Filmi anladım diyemiyorum anlamadım da diyemiyorum. Garip bir filmdi.

    Filmi izlerken ilk başlarda sıkıldım. Ama devamında filme konsantre olabildim. Ama filme kapılamadım. Anlatmak istedikleri bazı konular vardı ama bunu yaparken abartıya kaçmışlar. Filmin İmdb'deki notu 8,2 olması izlemek için sebebimdi. Bu filme nasıl bu notu vermişler anlamadım ben. Film boyunca sürekli bu soru kafamın içindeydi. Oyuncu kadrosu süper olan işten daha iyi bir şey bekledim.

  Film, beklentilerimin altında ezildi.

21 Aralık 2013 Cumartesi

"Sizi domuzlar, sizi. Hepiniz domuzlar gibi çürüyosunuz. İçinizde en çoğu var ama en azını kullanıyosunuz. Beni duyuyo musunuz, ha? İçinizde milyon var, kuruşlar harcıyosunuz. İçinizde bir dahi var, deliliği düşünüyosunuz. İçinizde bir kalp var, boşluklar hissediyosunuz. Hepiniz. Her biriniz… Harcamanız için savaş gerek. Düşünmeniz için engellenmeniz gerek. Büyümeniz için bi meydan okuma gerek. Kalan zamanda yerinizde sayıyorsunuz. Domuzlar sizi! Tamam ya, allah sizi kahretsin! Ben size meydan okuyom, ben! Gully Foyle!"

17 Aralık 2013 Salı

10 İĞRENÇ ÖĞRENCİ MODELİ

1-Sürekli düşük not alacağını iddia eden çalışkan model: Bu model daha çok lise ve üniversite sıralarında karşımızdadır. Sınav biter. Herkes bir şekilde bir puan alacağını ileri sürer. Bizim Berkincan "ya beyler sınav çok kötüydü en fazla 60" der, sınavlar bir okunur ki meğer ortada helalinden bir totem vardır. Bütün sınıf ortalama not alırken bizimki 90'ı çakar. Notlar açıklandıktan sonra da "ben 100 bekliyordum hocam" diye itiraza gider. Bir gün bir sınıfta o totem bu tiplerin vücuduyla bütünleşecektir ama ne zaman bakalım.

2-Sürekli not tutup sinav günü notlarını ödünç vermeyen model: Hande sınıfın çalışkanıdır. Tamam kabul edelim Flying Dutchman okul kütüphanesinin önünde korsan CD satarken o derslere girip fütursuzca not tutmaktadır, ama sınav günü notlarını fotokopi çekmek istediğimizde vermemen reva mıdır Hande? Vermemiştir Hande. Her üniversitede bu Hande'lerden mevcuttur. Zaten fotokopi sırasına sınavdan bir gün önce girerek Dutchman baştan kaybetmiştir, bir sonraki sınava kadar "ben de not tutucam arkadaş" diye söz verilir. Bir sonraki sınav gecesi gelir. Korsan cd tezgahı büyümüştür, Hande'ye gidilir.....

3- Okula en son teknoloji ürünü aletlerle gelerek ilgi toplamaya calisan ögrenci modeli: Çok iyi hatırlıyorum lisede sınıf arkadaşım cebinden telefonunu çıkardığında insanoğlunun ateşi bulduğu andaki tepkiye benzer bir tepki vermiştik. Vardır böyle tipler. Oyunlu saat, cep telefonu, havalı ayakkabı, robot şeklinde, bacağından kalem traş fırlatan kalem kutusu, 18 farklı fonksiyonu bulunan tetris bu güruhun önemli gereçleri arasındadır. Yaş 18'e gelince bu arkadaşlar "altına çektiği araba ile kız avına çıkan genç" rütbesine adım atarlar. (by forzabrian)

4-Üst sınıflardan soruları almaya giden öğrenci modeli: 17 yıl öğrencilik hayatım oldu. Bir gün bile kalkıp üst sınıflardan soru almaya gittiğimi hatırlamıyorum. Sınav günü gelir. Sırf bu misyonla donatılmış her sınıftan 2-3 kişi yollara düşer. Bir üst sınıfın kapısı çalınır, o sınıfın en çalışkanına gidilir "geçen sene ne sordu Safevilerden?" diye sorguya çekilir. Sorular not edilir, geri gelinir. Evet soru almaya gitmemişimdir ama almaya gelenlerin kurbanı olmuşumdur. "Dutchman ne sordu geçen sene inorganik maddelerden?". Yahu 1 sene olmuş, bizi sınava alan hoca olmuş inorganik, nerden hatırlayayım soruları?

5- Sürekli kızlarla dolasan hiçbir erkek oyununu bilmeyen/katılmayan erkek öğrenci modeli: Ders düşer. Hoca dişçiye gitmiştir. Hiçbir zaman bir gün önceden dişçiye gideceği söylenmez inadına ki maça daha bir şevkle hazırlanmayalım. Müdür yardımcısından izin alınır. Hafif bir ter idmanından ve "açın önüme ben de vurucam" şeklindeki şut çalışmasından sonra adamlar toplanır. Derken bir adam eksiktir. Doğancan'a çağrı yapılır. Ama gel gör ki bizimki kızlarla çekirdek yiyip okul bahçesindeki çimlerde tur atmaktadır. Zaten kendisi mezuniyet balosunda herkes osuruk bombasını nereye atsak planını yaparken kızlarla sırayla dans etmiştir. Sen ne denyo bir adamsındır be Doğancan....(by forzabrian)

6-Annesi ya da babası okulda öğretmen yada müdür muavini olan model: Bir kere bu çocuk baştan kaybetmiş bir adamdır. Makus talihi şudur ki her konuda kayırıldığı, her aldığı yüksek notun masa başında kazanıldığı, hakemler ve federasyon tarafından sürekli kollandığı söylenir durur. Bir nevi öğrencilik hayatının Arif Erdem'idir. Bileğinin hakkıyla yaptığı işler bile ciddiye alınmaz. Ha nüfuzunu kullanarak okul kantininden bedava döner yemişliğimiz çok vardır. (by Gorky)

7-Spekülasyon adamı: Bu ahalinin öğrencilik hayatı boyunca bir tek fonksiyonu vardır, Türkiye Cumhuriyeti eğitim sisteminde sürekli spekülasyon yaratma yoluyla gerilimi artırmak ve asılsız iddialar ortaya atmak. "Devamsızlık hakkı 30 güne çıktı", "bu sene bütün sınavlar çan eğrisiymiş", "öğretmenler odasında kavga çıkmış", "fınalde sırf yorum soruyormuş", "din hocası derste namaz kıldırıyormuş", "kızların soyunma odasının duvarında röntgen deliği varmış" gibi ve buna benzer bir dolu asılsız iddia bu kadro tarafından ortaya atılır. Daha bir gün bir tanesinin doğru çıktığı görülmemiştir, görülmeyecektir de.

8- Yabancı dil derslerinde aksan yapan model: İngilizce dersi başlar. Millet daha "my", "I", "Mr and Mrs. Smith have a farm", "The cat is going to climb the tree" diye 3 yaşındaki İngiliz çocuk gibi konuşmaya çalışırken bizim özel kolej mezunu kızımız çıkar "tiçaa, ken yu jast heav e luk at hiiiaaa" diye Victoria Road'da şarap evi işletiyormuş gibi konuşur. Ne gerek vardır, yoktur tabi. Konuştun konuştun sonra ne oldun? Banka memuresi. Eee ne anladım bu işten? Öbür İngilizce fakiri Abdurrahman kabzımal oldu götürdü parayı. Haşırt the blackboard. Al sana İngilizce (by Gorky)

9-Herkes kantinden yemek getirirken ekmek arası peynir-yumurta getiren model: Yeri geldi bizim de ay sonunu zor getirdiğimiz oldu şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Biz de ekmek arasının muhteşem gizemine başvurmadık mı? Başvurduk tabi. Ama her gün her gün de yumurta yenmez ki arkadaş. Öğle tatili olur. Beriki sınıfta ders çalışır, beriki kantine gider, bizim Ferdi arka sıralardan ekmek arası yumurtayı başlar yemeye. Teneffüs biter sınıfa bir dönülür. Sınıf Altın Çiftlik Entegre Tavukçuluk tesisleri gibi kokmaktadır. Bari yiyorsun kıçını tut be adam.

10- İstiklal marşının son mısrasında servise koşan model: İşte benim favorim bu adamlardır. Cuma günü gelir çatar. Bayrak töreni öncesi sıranın en arkasında konuşlanılır. İstiklal marşının son mısrası gelindiğinde yavaştan hareketlenilir, son mısraya başlandığında servislerin olduğu istikamete doğru bir adım atılır, "Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal" mısrası bittiğinde çoktan servisin ön koltuğu kapılmıştır. Bu tayfanın böyle bir saplantısı vardır. Serviste ön koltuğu kapmak. Bu amaç uğruna vatan, millet, ulusal marş, anayasanın değişmesi teklif dahi edilemeyen maddeleri bile feda edilebilir. Zira ön koltukta eve dönerken camı açıp dirseği kapıya dayamak ve onun yarattığı karizmayı tatmak, hatta kravatı kafaya takıp, ön camdan sarkarak "şşşş Ahmet, Ahmet atari salonuna gel haaa" diye dikkat çekmenin tadı vardır.

Toplamı: Biz!

Nedendir biliyor musunuz ne zaman 3 tane Türkiye’li bir araya gelince 5 ayrı grup çıkar ortaya? Neden birbirini sevmeme, çekememe, ve düşmanlık çıkar? Oysaki bir avuç Türkiye’liyizdir altı üstü. Sebebi gayet basit. Çünkü sorunun yanıtı bize beyin yıkama sürecinde verilen, bizim de farkında olmadan őzümseyip benimsediğimiz değerler ve bakış açılarında gizlidir.

Biz ırkçıyız, sınıfçıyız, statücüyüz, bőlgeci - şehirciyiz, cinsiyetçiyiz, ve sünni-merkezci ve homofobiğiz. 

Irkçıyız. Sanki doğuştan ırkçıyız gibi bir halimiz vardır. Anamız ve babamızdan başlayarak bize enjekte edilen bir ırkçılığımız vardır. Bu sonra sokaktan, sonra da okuldan, yazları çalışmak için gőnderildiğimiz yerdeki ustamızdan ve yanındaki çırak ve kalfalardan, sonra da askerdeki kumandan ve erlerden sistematik olarak beslenen bir hayvandır. Çingenelerden korkmayla, korkutulmayla başlar bu. Seni Kaçırırlar sonra satarlar, sonra dilendirirler gibi maslasılardır bunlar. Sonra gelsin kürtler, ermeniler, yahudiler, araplar…

Sınıfçıyız da biz. Bu da evden başlar. Babası ne iş yapar arkadaşının? Komşunun mesleği nedir? Hep sorulur. Mesleğe gőre gelir düzeyi ve ait olduğu sınıf belirlenir ve ona gőre tavır alınır. Daha anaokulunda ya da ilkokul birinci sınıfta başlarlar baban ne iş yapıyor diye sormaya, (annen ne iş yapıyoru da sormazlardı benim zamanımda). Hem de koca sınıfın onunde ayağa kalkar, benim babam bankada müdürdür dersin, őbürü ezik büzük benimki issiz, ya da kapıcı derken en iyi arkadaslarinizdan biri olabilecek biriyle aranızda uçurumlar olusmutur bile. Bőylece őgretmen ve arakadaşlarının sana karşı tutumları da belirlenmiş olur. Bu süreç içinde fakiri horlamayı, dışlamayı ve aşağılamayı őğrenirken ayrıca çeşitli kültürel kanallardan da fakire acımayı őğreniriz. Zengine da yalakalığı…

Statücüyüz. Bu kişilerin kültürel ve sosyal statülerine gőre davranmayı ve őnyargıyı içeren duygu ve davranışların kombinasyonudur. Bazan sınıfçılığa bağlı gelişen bir boyut olarak da karşımıza çıktığı olur. Ancak genelde yaş, soy, sop, eğitim, ve benzeri sosyal statülere gőre ve bu statünün çıkarımıza uygun olup olmadığına bağlı olarak kişiye davranmayı içerir.. “Ulan sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diye dayılanmanın ve güç almanın sosyal, politik, ve ahlaksal temellerinden biri de bu kőkene iner.

Bőlgeci ve şehirciyiz. Her bőlge ve şehre gőre őnceden nerden ve nasıl edindiğimizi bilmediğimiz bir (őn) yargımız vardır. O sőzü edilen şehir ya da bőlgeden biriyle yaşamımız boyunca hiç tanışmamız olmamız bile hiç sorun değildir; o bőlge ve şehre dair yargımız değişmez, değiştirmek için de bir çaba gőstermeyiz.Işin ilginç yanı kimseler de "Ayiptir yahu! Niye bőyle yapıyorsun" da demez. Büyük, kutsal bir toplumsal anlaşma vardır sanki. Konya’dan adam çıkmaz bunun bir őrneğidir. Bütün Karadeniz'liler salaktır. Bütün Manisalı'lar akıl hastasıdır, Kayserililer ahlaksız tüccardırlar, birilerine güven olmaz, kaypaktırlar falan filan…Ulan hiç mi bir istisna yoktur. "Olsun o istisnadir!" :-) Işte bu kadar yüzsüzcedir...

Cinsiyetçiyiz biz. Çok kolay ikna olabileceğimiz bilgiye ve bilişe dayalı bir konuda bizi iknaya çalışan bir kadınsa, o kadının sıradan bir erkekten daha fazla çaba gőstermesi gerekir. Kadının bilme yetenekleri konusunda hep bir şüphe vardır. "O kadındır ne bilir ki?" diye. Őte taraftan kadını yatağa atma gibi bir amacımız varsa, kadını yatağa atana kadar mide bulandıracak kadar aşağılık olabilir ve kadının her dediğine sorgusuz sualsiz katılabiliriz. Kadın müdür de olsa őnce kadındır. Onu yatakta bir güzel becerdikten sonra da ne müdürlüğü kalır ne havası, ne diploması. Kadın zavallıdır, korunmaya muhtaçtır, yőntetilemeye muhtaçtır.

Kadınların da kadın bir lidere karşı tavrı bir erkeğinkinden farklı değildir. Hatta kadın kendi hemcinsine gősterilen nefret ve aşağılamayı içselleştirdiğinden dolay bir őz-nefretin de dışa vurumu sőzkonusudur. Hatta bazı kadınlar bunu őyle bir içsellemişlerdir ki, bir yere gidildiğinde nereye oturmak konusunda kendisinin fikri sorulduğunda “őfff ne pısırıksın erkek ol ve nereye oturacağımızı sen seç” de der ve egemen erkek tipinin yaratmına dair pekiştireçler ve sosyal onaylar kuruluverir.

Ve sünni-merkezciyiz. Biliyorum bőyle bir kelime yok, varsa da ben bilmiyorum. Bu sőzle kastım herkesi sünni müslüman gibi gőrme ve değerlendirme eğilimidir. Her yeni tanıştığınız kişinin müslüman olduğunu varsaymanın yanısıra, çok őzelde de sünni mezhepten geldiği varsayımımız vardır. Oysa ki kişi dinsiz de olabilir, alevi de, ermeni de yahudi de…Ama okuldaki zorunlu sünni-din derslerinden tutun da Ramazan’da herkesin oruç tutmasını ya da tutana saygı gősterip oruçmuş gibi davranmasını bekleme eğilimine kadar heryanımız sünni-merkezcidir. Diğer inançlara hoşgőrüsüzlüğün kőkeninde de bu sünni-merkeziyetçiliğin büyük bir rolü vardır.

Bütün bunların őtesinde bir de homofobikliğimiz vardır. Bütün homoseksüeller “yarak” hastası tiplerdir. Hepisinin “Yarak” gibi bir saplantıları vardır. Nereye baksalar “yarak” görűrler diye bir imgelem vardır kafamızda onlara dair. Bu “yarak” hastalığındandır ki, onlar gőnüllü olarak “ibne” olmayı seçmişlerdir. Hayat kadını kader kurbanıdır ama bu ibneler hedonist günahkarlar ve sapıklardır. Bu onların seçimi olduğu için bűtűn sonuçlarına katlanmak zorundadırlar.

Bu őnyargımız onların nasıl okula gideceklerini, nasıl iş sahibi olacaklarını, ve benzeri sosyal, ekonomik, ve kültürel ihtiyaçlarını nasıl temin edeceklerini düşünmeye bile itmez bizi. O halde bunlar ibneliğini saklamalıdırlar. Saklamazlarsa günün her anı ve her yerde “yarak” istiyorlar demektir ve Türkiye'de bir sürü ibne olmayıp(!) da ibne sikecek erkek(!) vardır. Çünkü bunlar delik olduktan sonra hayvanı da yapanlardır, toprağı da, çimentoyu da… Ve kendilerinin gizli ibneliklerini de sikme güçlerinin abartısında saklarlar.

Ha bir de birbirini seven kadınlar vardır; yani ibnenin kadın hali. Bunlar o denli iğrenilecek yaratıklar değillerdir. Sadece iyi bir sikilmeye ihtiyaçları vardır. Şöyle gűzel bir sikilseler hiçbirşeyleri kalmayacaktır. Bir de her erkeğin rűyasını sűsler bu kutsal işin kendilerine verilmesi…Yani böylece bir lezbiyenle de arkadaş olunmamanın ya da olunamamanın koşulları sağlanmıştır

Ve en őnemlisi bütün bunların toplamı: biz’i veriyor. Ve sonuçta en őnce kendimiz biz’imizi sevmiyor oluyoruz. Kendimizden utanan, kendimizden nefret eden nőrotikler oluyoruz. 


Not:Biliyorum bazılarınız karşı çıkacak. Bu tür şeyler her toplumda olan, ve hatta iletişim ve birbirimizi anlamamızı kolaylaştıran masumane genellemelerdir diyeceklerdir. Ancak sizlerin bu masumane őnyargı ve farkında olunmayan varsayımlarınızın nasıl da insanları teker teker ya da guruplar halinde marjinale ittiklerini gőrmeme isteminizi neyin nasıl kıracağını pek bilmiyorum. Sadece bu ve benzeri tavırların egemen anlayışı beslediğini ve onları masum kılmadıklarını biliyorum. Bunu siz de biliyorsunuz ama ya yüzleşmekten çekiniyorsunuz ya da bu ayrımcı őnyargı ve tutumlarınızın size dolaylı ya da dolaysız olarak verdiği ayrıcalıklarından vazgeçmek istemiyorsunuz diye duşünüyorum.

Kaynak:http://elestirelmedyagunlugu.blogspot.com

11 Aralık 2013 Çarşamba

EPA 2013 Yılının Fotoğrafları


     Uluslararası haber ajansı EPA, 2013 yılının hafızalarda kalan fotoğraflarını yayınladı.















10 Aralık 2013 Salı

Başarılı İnsanlarla Başarısızları Ayıran Farklar Neler?


Başarı ve başarısızlık uzun zamandır merak ettiğim, araştırdığım iki kavram. Bir insan neden başarılı olur? Ya da  bir insan neden başarısız olur? Başarılı insanlarla başarısız olanları ayıran farklar neler? Bu sorular hep ilgimi çekti.
Yaptığım araştırmaların sonuçları genelde aynı noktaya çıkıyordu. İlk bakışta bariz farklar yok. Fakat biraz detayına girdiğinizde, işin temelinde farkların belirginleştiğini görüyorsunuz.
Şimdi isterseniz bu farkları inceleyelim.
Olumlu tavır
İlginç bir şekilde 2 taraf arasındaki farklar tavırlarda ortaya çıkıyor. Düşünce yapısında belirginleşiyor. Başarısız insanlar hayata daha eleştirel ve umutsuz bakıyorlar. Bu durum hayat kalitelerini etkiliyor.
Başarısız insanlara göre, başarılı olmak zor bir durum. Başarılı olmayı birçok nedene bağlıyorlar. Başarısızlığa dair onlarca bahaneleri var. Bu bahaneler onların içini rahatlatıyor.
Başarılı insanlar, özünde başarısız insanlarla aynı hayatı yaşıyorlar. Fakat hayata karşı daha iyimserler. Bardağın dolu tarafını görüyorlar. Özgüvenleri yüksek. Bir işin neden yapılamayacağını açıklamak yerine, yapılabileceğini göstermek için çaba sarf ediyorlar.
Alışkanlıklar
Alışkanlıklar hayatımızı ciddi oranda etkiliyor. Çoğu zaman kararlarımızı alışkanlıklarımıza göre veriyoruz. Alışkanlıklarımız hayatımızı şekillendiriyor. Başarı ve başarısızlık konusunda da durum böyle. Başarılı ve başarısız insanların alışkanlıkları birbirinden farklı.
Başarılı insanların alışkanlıkları bir işi takip etme, araştırma, sonuçlandırmaya yönelik. Başarısız insanlar ise ertelemeye, görmezden gelmeye yönelik alışkanlıklara sahipler. Bu alışkanlıkları her gün tekrar tekrar yaptıklarını düşündüğümüzde aralarındaki farklar derinleşiyor. Temelde 3-4 alışkanlık, tüm hayatlarını etkileyebiliyor.
Deneme Cesareti
Deneme cesareti aradaki ayrımın, en net olduğu yerlerden biri. Başarısız insanlar denemiyorlar. Denemeden kaybetmeye odaklanmış durumdalar. Denemeyi, çaba sarf etmeyi gereksiz buluyorlar. Zaten başarısız olacaklarını düşünüp, o iş için emek vermeyi gereksiz görüyorlar.
Başarılı insanlar, denemeyi çok seviyorlar. O işin olmayacağını, başaramayacaklarını bilseler bile ısrarla çaba sarf ediyorlar. Çünkü bir işi başaranların, denemekten vazgeçmeyenler olduğunu düşünüyorlar. Başlangıçta, başarılı ve başarısız insanlar aynı yerden başlıyorlar. Daha sonra başarısız insanlar vazgeçtiği için, denemeye devam edenler kazanıyor.
Kararlılık
Başarılı insanlar kararlılıkları ile ön plana çıkıyorlar. Er ya da geç bir karar veriyorlar. Ve bu kararlarının arkasından gidip, harekete geçiyorlar. Başarısız insanlarda ise kararsızlık hakim. Bir türlü ne istediklerine karar veremiyorlar.
Karar vermek sorumluluk istiyor. Çünkü verdiğimiz her kararın iyi ya da kötü bir bedeli oluyor. Başarısız insanlar bu bedeli ödemek istemiyorlar. Onlara göre bir kararın sorumluluğuna göre, başarısızlık daha kolay. Ayrıca başarısızlık hayatlarına sindiği için öğrenilmiş bir çaresizlik yaşıyorlar.
Dayanıklılık
Başarılı olmayı sağlayan en önemli unsurlardan biri dayanıklılık. Çünkü çoğu zaman başarı pes etmediğinizde geliyor. Vazgeçmenize ramak kala attığınız bir adım sizi başarıya ulaştırıyor.
Başarılı insanlar, başarısızlara göre daha dayanıklılar. Hayalleri ve hedeflerinin peşinden vazgeçmeden yürümeye devam ediyorlar. Moralleri bozuluyor, yenilgiyi, korkuyu hissediyorlar. Ama pes etmiyorlar. Bu da onları başarıya taşıyor. Başarısızlar ise, ilk fırsatta vazgeçmek istiyorlar. Zaten kaybedeceğiz, neden uğraşıyoruz diye düşünüyorlar. Çıktıkları her maça hükmen yenik başlıyorlar.Ve en büyük başarısızlıkları kendi hayatları oluyor.
İstikrar
Başarı, istikrar varsa anlamlıdır. Geçici başarılar bir önem ifade etmiyor. Kalıcı ve başarılı olmak için istikrar çok önemli bir yer tutuyor.
Başarısız insanlar, istikrar konusunda çok gerideler. Nadir de olsa başarılı oldukları dönemler oluyor. Fakat bu başarıyı sürdürebilir kılamıyorlar. Belki başarının en önemli özelliği sürdürülebilir olması. Bunu sağlayamadığınızda, başarınızın bir kıymeti kalmıyor.
Başarılı insanlar başarılarını zamana yayıyorlar. Dönem dönem başarısızlıklar yaşıyorlar. Fakat onları farklı kılan başarıda ısrar etmeleri ve başarılarının uzun soluklu olmasıdır.
Hayatta, kimi zaman başarılı kimi zaman başarısız oluyoruz. Bunların sıklığı hayatımızın yapısını belirliyor. O yüzden önemli olan başarıya olan bakış açımız ve bunun için ne yaptığımız. Sonuçta her insanda başarılı olma potansiyeli var. Bazıları bu potansiyellerini hayata geçiriyor. Bazıları ise bahanelere sığınıp, kurdukları yalan dünyalarında geçici hevesler peşinde koşuyorlar.





Kaynak; http://markafikirleri.com

7 Aralık 2013 Cumartesi

2014 Dünya Kupası Grupları

 

    A GRUBU

-Brezilya

-Hırvatistan
-Meksika
-Kamerun


    Birincinin belli olduğu bir grup. İkincilik için favorim yok ancak kıyasıya mücadele olacağı açık.

B GRUBU
-İspanya
-Hollanda
-Şili
-Avustralya

    İspanya bir Hollanda iki olur tahminimce. Avustralya hiç gelmesin, Şili keyif almaya baksın.

C GRUBU
-Kolombiya
-Fildişi Sahilleri
-Japonya
-Yunanistan

  Herkesin olmak isteyeceği grupta favori bence yok. Japonya'dan sürpriz bekliyorum. Drogba sayesinde Fildişi Sahili'de benim takım diyebilirim.

D GRUBU
-Uruguay
-Kostarika
-İngiltere
-İtalya

  İtalya brinci olur. İngiltere yine erkenden evine döner. Uruguay ikincim. 

E GRUBU
-İsviçre
-Ekvator
-Fransa
-Honduras

   Fransa şanslı takım, en kolay gruplardan birine düştü. İsviçre ile Fransa üst tura çıkar.

F GRUBU
-Arjantin
-Bosna Hersek
-İran
-Nijerya

  Bosna Hersek, gönlümün takımı. Arjantin ile Bosna'yı üküncü turda görmek isterim.

G GRUBU
-Almanya
-Portekiz
-Gana
-ABD

  Almanya bir, Portekiz iki olur. Gana ve ABD, zevk almaya bakın.

H GRUBU
-Belçika
-Cezayir
-Rusya
-Güney Kore

   Belçika, Dünya Kupası'nın genç ama favori takımlarından. Herkes gibi ben de ne yaparlar diye bekliyorum. Capello ile Rusya ikinci turda olur gibi.

   Kendimce tahmin yaptım. Bakalım o günler geldiğinde ne sürprizler göreceğiz.

5 Aralık 2013 Perşembe




      Aşağıya inişimin, batışımın saati; Çünkü bir kez daha insanların arasına karışmak istiyorum...Bu arada zamanı olan birisi olarak konuşuyorum kendime...Hiç kimse yeni bir şey anlatmıyor bana, bu yüzden anlatıyorum kendi kendime.
                                                                                         

                           F. Nietzsche

3 Aralık 2013 Salı

Minimalist Futbol

   
                                                                  Real Madrid    




Barcelona



                                                                       Arsenal



B. Dortmund



     
                                                                       Mesut Özil




                                                                    Marco Reus




                                                                           Rv Persie




                                                              Adamın hası Zidane




                                                                         Maradona





                                                                     İniesta 'İdol'




                                                             C Ronaldo




                                                                       Leo Messi






                                                                          G  Bale







1 Aralık 2013 Pazar



"Yalnız insanların çoğu evlerine girdiler. Biten bir pazarın ağızlarında bıraktığı tatla, daha şimdiden bir sonraki pazarı düşünüyorlar. Benim içinse ne pazar var ne de pazartesi… Karanlıklar içinde birbirini iteleyen günler ve birde bunun gibi şimşekler var. Değişen hiçbir şey yok, ama yine de her şey başka bir biçimde varolup gidiyor. Anlatamam, yazamam. Bulantıya benziyor.”

Bulantı, Jean Paul Sartre